Karar Vermek

İhtiyaçlarımızı gidererek; hayatımızı devam ettirebilmek, isteklerimize, hedeflerimize ve hayallerimize ulaşabilmek için sürekli karar vermemiz gerekiyor. 

Hayatımız verdiğimiz bu kararların üzerine inşa ediliyor.  

Karar vermek kimi zaman çok zor olabiliyor. Bazen doğru kararlar aldığımızı düşünüp mutlu, bazen de tam tersi yanlış kararlar aldığımızı düşünerek mutsuz olabiliyoruz. 

Peki gerçekten de 100% doğru karar diye bir şey var mı? 

Karar vermemizi gerektirecek durumlarla karşılaştığımızda, bir karar verirken ve karar verdikten sonra ¨neler yaşıyoruz¨?

Kararlarımızın ne kadarlık bölümünü ¨düşünerek¨ veriyoruz?

Kararlarımızı gerçekten ¨biz¨ mi veriyoruz? 

Karar verdikten sonra ¨keşke¨ dememek için neler yapmalıyız? 

¨Karar Vermek¨ videomuza hoş geldiniz. 

İşte tüm yönleriyle karar vermek: 

Karar, bir insanın hareket planını belirlemesi ve ona göre hareket etmesi durumudur. ¨Karar vermek¨ Latince ¨decidere¨ sözcüğünden gelir. Decidere ¨kesip atmak¨ anlamına gelmektedir. Karar vermek de gerçekten böyle bir şeydir. Diğer seçenekleri kesip atar, geriye yalnızca seçtiğimiz yolu bırakırız. (Josh Kaufman / Kendi Kendine MBA) 

Her şey savaş ya da kaç kararımızı vererek başladı. Yalnızca iki seçeneğimiz vardı ve karar vermemiz belki de daha kolaydı. Gerektiğinde bu iki seçenekten uygun olanı seçiyorduk. A ya da B. Şimdi çoktan seçmeli sınavlara bakınca ikiden seçmeli büyük rahatlık olarak görünüyor. 

Günümüz dünyasında ise yapılan araştırmalar yetişkin bir insanın uyanık olduğu her saat yaklaşık 2.000 karar aldığını gösteriyor. Elbette bu kararların hepsini düşünerek almıyoruz. Büyük bir kısmı daha önce vermiş olduğumuz kararların tekrarlanması ile sonuçlanan otomatik kararlar. Telefon çalınca bakmak, çayımızdan kahvemizden bir yudum almak, evden işe, işten eve giderken kullanacağımız yolu seçmek otomatikleşmiş kararlarımızdan. (https://hbrturkiye.com/blog/neden-kotu-kararlar-veriyoruz)

Karar verebilmek en zorlandığımız ve kimi zaman da korktuğumuz davranışlardan bir tanesi. Bunu zor yapan en önemli faktörlerden bir tanesi ise daha karar vermeden sonucu düşünmeye başlamak. Araştırmalar kararın sonucunu düşünürken genellikle abartıya kaçtığımız gösteriyor. Yani kararımızın sonucunda hiçbir zaman önceden hayal ettiğimiz kadar acı ya da mutluluk yaşamıyoruz. 

Beynimizin kısa yollar oluşturarak minimum enerji harcama eğiliminde olduğunu biliyoruz. Örneğin işimize gidip gelirken kullandığımız yolu kolay kolay değiştirmek istemiyoruz. Çünkü farklı bir yoldan gitmeyi tercih etmek, beynimizi düşünmeye itmek ve onu harekete geçirmek anlamına geliyor. Beynimiz bunu pek de sevmiyor. Kısaca biraz tembel ve işin kolay yoluna kaçmayı tercih ediyor. ¨Hadi bir karar verelim¨ dediğimizde pek hoşuna gitmiyor. 

Daniel Kahneman’ın güzel bir sözü var: 

“İnsan için düşünmek, kediler için yüzmek gibidir. 
Yapabiliriz ama pek hoşlanmayız.”

Daha güzel anlatılamazdı…

Bugünkü konumuz ise otomatikleşmiş kararlarımız değil, üzerinde düşünmemizi gerektiren (en azından bizim öyle düşündüğümüz) kararlar. 

Klasik ve neo klasik iktisat teorisinin ¨homo economicus¨ adını verdiği ¨ekonomik- iktisadi insan¨ tabiri insanın kararlarında akılcı (yani rasyonel) tercihler yaptığını varsayar. İnsan kararının üç faktöre dayandığı kabul edilir.

  1. Rasyonellik
  2. Sahip olduğu bilgi
  3. Geçmiş deneyimleri

Peki gerçekte durum bu mu?

Nörobilim ve psikoloji tarafında yaşanan gelişmeler ve yapılan deneyler kararlarımızı pek de rasyonel şekilde almadığımızı gösteriyor. Kararlarımızı verirken bizi etkileyen farklı kuvvetler var. 

Önce kararlarımız üzerinde etkili olan dış kuvvetleri inceleyelim. 

İlk örneğimiz davranış bilimleri uzmanı Dan Ariely’nin Türkçe ’ye ¨Akıldışı ama Öngörülebilir¨ olarak çevrilen kitabından geliyor. 

Aşağıda Economist dergisinin abonelik ücretlerinin yer aldığı reklamı görüyorsunuz.

karar vermek - abonelik sistemi

Burada üç seçenek yer alıyor;

  1. Seçenekte 59.-USD ‘a yalnızca internet üzerinden dergi aboneliği,
  2. Seçenekte 125.-USD karşılığı yalnızca basılı dergi aboneliği,
  3. Seçenekte ise yine 125.-USD karşılığı hem basılı dergi hem de internet aboneliği

İkinci ve üçüncü seçeneğin fiyatının aynı olması sizce de biraz garip değil mi? Aynı fiyata hem basılı dergi hem de internet aboneliği varken yalnızca basılı dergi seçeneğini kim seçer ki? Sizce bu seçenek neden burada olabilir?

Sorunun cevabını merak eden Dan Ariely, MIT (Massachusetts Institute of Technology )’ de 100 öğrenci ile bir deney yapıyor. 

Önce öğrencilere her üç seçeneğin yer aldığı bir form verip hangisini seçeceklerini soruyor. Beklenildiği gibi 125.-USD’a yalnızca dergi aboneliğini seçen olmuyor. 16 kişi yalnızca internet aboneliğini, 84 kişi ise hem dergi hem de internet abonelini tercih ediyor. 

Sonuçlar kaydedildikten sonra, bu sefer ikinci, yani tuzak seçenek kaldırılarak soru tekrarlanıyor. 

Tuzak seçeneğin kaldırılması ile 59.-USD sadece internet aboneliği seçenler 52 kişi artarak 68 kişiye yükseliyor. Tersi şekilde 125.USD hem dergi hem de internet seçeneği de 52 kişi azalarak 32 kişiye düşüyor.

Burada öğrencilerin fikrini değiştiren şey neydi? Tamamen tuzak seçeneğin varlığı. Tuzak ortadan kaldırıldığında sonuç bambaşka bir hal alıyor. Tuzak seçenek buraya seçilmek için değil seçimi etkilemek yani bizi manipüle etmek için yerleştirilmiş. 

Sonuçta öğrencilerin yapmış olduğu tercihler seçmedikleri alternatiflere dayandığı için irrasyoneldir. Bu da ekonomistlerin ve biraz da pazarlamacıların meşhur Homo Economicus’unu işlevsiz kılan bir durumdur.

Benzer bir deneyimi sinema salonunda patlamış mısır alırken de yaşıyoruz. Minik boy mısır bizim için yeterli olacakken kafa karıştıran bir orta boy mısır seçeneği, fiyat/miktar hesabı yaptırarak bizi büyük boy mısır almaya yönlendirebiliyor. Bir sonraki sefer benzer duruma karşılaştığınızda seçenekleri eleyerek tekrar bakmayı deneyin. Bu tarz tuzakları fark etmek ve kaçınmak için farklı bakmayı öğrenmeliyiz. 

Farkında olmadığımız seçimleri yaparken aslında inançlarımız, beklentilerimiz ve günlük hayatta yaşadığımız deneyimler ile hareket ediyoruz. Hangi ürünün ne kadar edeceğini söyleyen standart bir değer ölçerimizin bulunmaması nedeni ile bir ürünün değerini ancak başka bir ürün ile kıyaslayarak tahmin edebiliyoruz. Örnek olarak 6 silindirli bir arabanın fiyatının ne kadar olduğunu bilmeyiz ama 4 silindirli bir modelden daha pahalı olduğunu tahmin ederiz.

İkinci bir örnek yine aynı kitaptan geliyor;

Yeni taşınacağınız bölgede bir ev bakıyorsunuz. Emlakçınız sizi belirttiğiniz kriterlere uygun üç eve götürüyor. Bunlardan biri modern diğer ikisi ise klasik tarzda. Her üçünün de fiyatı aynı, üçü de cazip fiyatlı. Tek fark klasik tarzda olanlardan bir tanesinin (buna tuzak diyebiliriz) yeni bir çatıya ihtiyacı olması ve ev sahibinin ekstra harcamayı karşılamak için fiyattan bir miktar düşmesi. 

Bu durumda hangisini seçersiniz? 

Büyük bir olasılıkla modern olanı değil, yeni bir çatıya ihtiyacı olanı da değil, diğer klasik olanı seçersiniz. Peki ama neden? 

Akıldışı olan gerekçesi şu: kararlarımızı karşılaştırmalı olarak vermekten hoşlanıyoruz. Bu üç ev arasında modern olanı herhangi biriyle karşılaştıramıyoruz. Dolayısıyla bu ev eleniyor. Ama diğer klasik olan evleri karşılaştırabiliyoruz ve çatısı sağlam olanın çatısı kötü durumda olandan daha iyi durumda olduğunu biliyoruz. Böylece onun tümüyle iyi olduğunu düşünerek diğerlerini eleyerek çatısı iyi durumda olan klasik evi tercih ediyoruz. 

Kararlarımızı etkileyen izafiyet (görelilik) kavramı ve nasıl manipüle edilebildiğimiz hakkında daha çok bilgi almak için Dan Ariely’nin videolarını izleyebilir, kitabını okuyabilirsiniz. 

Dış kuvvetlerin algımıza ve kararımıza etkilerinden bahsettikten sonra nasıl daha iyi karar verebileceğimize ve nelere dikkat etmemiz gerektiğine bakalım. 

Karar Verme Sürecimizi Hızlandırmak ve Daha İyi Karar Vermek İçin 10 Yöntem 

  1. Bir karar vermeden önce gerçekten karar vermemiz gerekip gerekmediğini düşünebiliriz. 

Örnek olarak genellikle çocuklara sorulan ¨Anneni mi daha çok seviyorsun, babanı mı? ¨ sorusunu verebiliriz. Bu soru için gerçekten el kadar çocukların emek harcayıp bir karar vermesi gerekiyor mu? 

Değişik bir örnek olduğunu biliyorum ama benzeri soru ve durumlar ile karşılaştığınızda bu durumun bir karar vermeyi gerektirip gerektirmediğini düşünerek elemek sizin elinizde. 

2. Daha hızlı kararlar için bir karar süzgeci oluşturabiliriz. 

Beynimizin yazılımında mevcut olarak ¨hırsızlık yapmamak, adaletli olmak, etik kurallara uymak¨ gibi bir ¨değerler filtresi¨ bulunuyor. Ve bu filtremize takılan düşünceleri hemen eliyor, eyleme geçirmiyoruz. Aynı bu değerler filtresi gibi bir karar filtresi oluşturabiliriz. 

Örnek olarak bir iş arayışı içerisinde olduğunuzu ve finans sektöründe çalışmayı planladığınızı düşünelim. Bu konuda bir filtre oluşturduysanız size lojistik sektöründen bir iş teklifi geldiğinde bunu bir karar süreci içerisine dahil etmeden, doğrudan eleyebiliriz. 

Bu süzgeçleri oluşturmak başta biraz zamanımızı alabilir. Ama her bir seçenek için tek tek düşünerek karar verme yerine seçenekleri eleme noktasında yaratacağı hızlı sonuçlar bize fazlasıyla zaman kazandırabilecektir.  

3. Kararlarımızı önemli ve önemsiz olarak ayırmamız gerekiyor. 

Elbette evlilik, şehir değiştirme, iş değişikliği gibi önemli konular hakkında vereceğimiz kararlara hak ettiği kadar zaman ve kaynak ayırmamız gerekiyor. Sonuçlarının hayatımızda olumlu ya da olumsuz çok da etkili olmayacağını düşündüğümüz kararlarda ise daha hızlı hareket edebiliriz. (Örnek – öğle yemeği tercihi)

4. Doğru karar – yanlış karar

Neredeyse hiçbir zaman mutlak doğru karar yoktur. İsabetli ya da olabildiğince doğru, kısaca ¨en doğru¨ karar vardır. 

Her seçim bir vazgeçiştir. Bir şeyleri seçerken bir şeylerden de vazgeçiyoruz. Seçim ile seçtiğimizi kazanırken, seçmediğimizi de kaybediyoruz. İşte tam da bu sebeple %100 doğru bir karardan bahsetmek mümkün olmuyor. 

“Bir karar almadan önce 100 kez düşünün, ama bir kez karar verdiğiniz zaman, o kararın arkasında durun.”

– Muhammed Ali Cinnah 

¨Lead Yourself First¨ kitabının yazarlarından Mike Erwin’in önemli bir karar verirken dikkat etmemizi önerdiği başlıklar ile devam ediyoruz. (https://www.amazon.com/Lead-Yourself-First-Inspiring-Leadership/dp/1632866315)

5. Karar verme tükenmişliği

Kararlar vermek beynimizi yoran aktivitelerin başında gelmektedir. Özellikle verdiğimiz önemli kararlar sonrası yeni bir karar vermeden önce beynimizin bunun için yeterli enerjiye sahip olup olmadığını kontrol etmekte fayda var. 

Amerika’da yapılan bir deneyde yargıçların sabah saatlerinde baktıkları dosyalarda şartlı tahliye kararı verme oranlarının akşam baktıklarından daha fazla olduğu görülmüştür. (https://www.pnas.org/content/108/17/6889)

6. Dikkat Dağılması

Günümüz dünyasında yüksek hızda ve yoğun bir bilgi bombardımanı altındayız. Telefonumuza, bilgisayarımıza, maillerden, sosyal medyadan, haber sitelerinden bildirimler yağıyor. Önemli bir karar vermeden önce, acil konuları cevaplayarak bu bildirimleri kapatmakta fayda var. 

7. Aynı anda birden çok görev almak

İçinde bulduğumuz dünyada aynı anda birden çok şey yapmaya çalışıyoruz. Ama burada küçük bir sorunumuz var. Beynimizin tasarımı buna müsaade etmiyor. Yüksek işlemci gücü gerektiren ikiden fazla görevi aynı anda yerine getiremiyoruz. 

Buraya bir parantez açmak istiyorum;

Beynimizde görevleri organize etmekten sorumlu olan bölüm ¨serebral korteks¨. Bir görevden diğerine geçerken “açıp” “kapatarak” bir kontrol merkezi olarak çalışıyor. Bu açma, kapama işlemi o kadar hızlı gerçekleşir ki, onları fark edemediğimiz için bize aynı anda pek görev yaptığımız yanılsaması verir. Aslında yaptığımız şey, farklı görevler arasında hızla geçiş yapmaktır. Görevler ne kadar karmaşıklaşırsa, görevler arası geçiş de o kadar uzun sürer. Bu geçişler arasında yeniden odaklanmak zaman aldığından aynı anda farklı işler yapmaya çalışmanın üretkenliği 40% a varan oranda azalttığı deneyler ile ispatlanmıştır. (https://www.geckoboard.com/blog/data-overload-and-the-myth-of-multitasking/#.Wrbt2ZPwaV4)

Parantezi kapatıp konumuza dönecek olursak önemli bir karar vermemiz gerektiğinde elimizdeki diğer işleri bırakmalı ve karar verme sürecimize konsantre olmalıyız. 

8. Duygular

Özellikle öfkeli olduğumuzda verdiğimiz kararlardan bahsederken ¨keşke¨ ile başlayan cümleler kurmamız olası. Sinirli olduğumuzda bilgisayar, telefon gibi iletişim cihazlarımızdan bir süre uzaklaşmak ve mümkünse vermemiz gereken önemli bir kararı ertelemek bizi ileride zora sokabilecek durumların oluşmasını engelleyebilecektir. Yalnızca 10 dakikalık uzaklaşma sonucu vereceğimiz karar büyük ölçüde değişebilir. 

Öfkeli ve heyecanlı olmamızın bir benzeri de çok mutlu olma durumudur ki bu da karar verme sürecimizi aynı derece de olumsuz etkileyebilir.  

Stres altındayken, zorlu süreçlerden geçiyorken, başımıza gelen talihsiz olayların üzerinden yeterli zaman geçmeden önemli bir karar vermememiz gerekiyor. Sabırlı olmak ve fırtınalı zamanın geçmesini beklemek faydalı olacaktır. 

Hindistanlı düşünür Osho’nun aşağıdaki sözü son derece doğrudur. 

¨Mutluyken söz verme, üzgünken cevap verme, kızgınken karar verme¨. 

9. Aşırı Analiz Ve Sonrasında Gelen Analiz Felci

Boş bir restorana girip nereye oturacağınıza bir türlü karar veremediğiniz bir tecrübeniz mutlaka vardır. Aynı şekilde online dizi ve film yayınlayan platformlara da bir şey izlemek için girip dakikalarca ne izleyeceğinize karar verememiş de olabilirsiniz. 

Ne kadar fazla bilgi ve seçenek sahibi olursak o kadar doğru karar vereceğimize inanıyoruz. Peki bu doğru mu? Yapılan araştırmalar bunun da pek doğru olmadığını gösteriyor. 

Pazarlamacılar, ne kadar çok seçenek sunulursa, müşterilerin doğru olanı bulma olasılığının o kadar yüksek olacağını var sayıyorlar. Örneğin iki çeşit yerine elli çeşit kot pantolon sunmanın, alışveriş yapanların gerçekten beğendikleri bir kot bulma şansını artırdığını varsayarlar. Oysaki seçeneklerin fazla artırıldığı durumlarda hem tüketicilerin herhangi bir şey satın alma olasılığı daha düşük olur hem de satın aldıklarında seçimlerinden daha az memnun kalırlar. Bunun nedeni de seçmedikleri ve seçmeyerek kaybettikleri diğer ürünlerin akıllarında kalmasıdır. 

Konu ile ilgili Barry Schwartz’ın Seçme Paradoksu – Seçme Çelişkisi başlıklı TED konuşmasını izlemenizi öneririm. Linki yazımda paylaşıyorum. (https://www.ted.com/talks/barry_schwartz_the_paradox_of_choice/up-next?language=tr#t-2500)

Ne kadar fazla bilgiye sahip olursak o kadar zor karar veriyoruz. Gereğinden fazla bilgi sahibi olmak ¨analiz felci¨ denilen duruma sebep oluyor ve kilitlenip karar veremez hale geliyoruz. Bunun sonucu olarak çoğu kez karar verme sürecimizi erteliyoruz. Bu durumu aşarak bir karar versek bile yaptığımız seçimden daha az tatmin oluyoruz. 

Verdiğimiz karar sonrasında ¨farklı bir seçim yapmış olsaydım daha iyi olacaktı¨ şeklinde düşünmek yaygındır. Bu da yaptığımız seçimden pişmanlık duymamıza neden olur. Sonuç olarak da iyi bir seçim bile yapmış olsak hayal kırıklığı yaşama şansımız artar. 

İyi bir karar vermenin yolu aşırı zaman ayırmadan ve çok fazla bilgi toplamaya çalışmadan vermek gibi görünüyor. Eldeki makul düzeyde, yeterli bilgiyi gözden geçirmek ve kararlar vermek için bir bitiş tarihi belirleyerek bu süreye uyum sağlamak iyi bir fikir olabilir.

10. Karar verdik, peki ya sonrası?

Analiz felcine uğramayacak, ancak karar vermemiz için yeterli seviyede bilgileri topladık, içinde bulunduğumuz koşulları değerlendirdik, duygu durumumuzu kontrol ettik, dikkatimizi vererek bir karara ulaştık. 

Şimdi ne yapmayacağımıza gelelim. 

Seçmediğimiz seçeneğin sonucuna bakmayacağız. Arkamıza değil önümüze bakacağız. 

100% doğru karar diye bir şey olmadığından ve her seçimin bir vazgeçiş olduğundan bahsetmiştik. Seçimimizi yaparken bunun farkında olmamız ilerleyen dönemde seçmediklerimiz ile ilgili kabullenişimizi kolaylaştıracaktır. 

Yapmamız gereken şey ise bir karar verdikten sonra verdiğimiz o kararı sahiplenmek ve bu kararımıza en uygun şekilde davranmak. Kararımızın orta ve uzun vadede hangi sonuçlara ulaşacağı üzerinde kararımıza uygun şekilde hareket etmemizin önemli bir etkisi olacak. 

Elbette verdiğimiz kararı gözden geçirmemiz ve değiştirmemiz gereken durumlar olabilir. Belki karar verirken önemli bir detayı ya da kararımıza etki edecek bir durumu atlamış olabiliriz. Şartlar değişebilir ve yeni şartlar doğrultuda kararımızı gözden geçirmemiz gerekebilir. Bu durumda yine yapmamız gereken yeni kararımızı sahiplenmek olacak. 

Vermiş olduğumuz kararların sonuçlarından dersler çıkarmak bundan sonra vereceğimiz kararlarda bize büyük avantaj sağlayacak.

“Karar verdiğiniz anlarda kaderinizi yaratırsınız.”

– Tony Robbins

 “Hiçbir şey, karar verebilme yeteneğine sahip olmak kadar zor ve onun kadar kıymetli değildir.”

Earl Wilson

Unutmayın karar verme kadar verdiğimiz kararı uygulamak da önemli. Spora başlamak, dil öğrenmek, her gün belli sayfa kitap okumak, yeni bir işe başlamak, sevdiğimiz kişiye evlilik teklifinde bulunmak… Kararımız ne olursa olsun zamanında uygulamadığımızda verdiğimiz bu kararın önemi kalmayacaktır.  

Bu videoyu sonuna kadar izleme kararınız için teşekkür ediyorum. 

Videodan hoşlandıysanız devamının gelmesi için arkadaşlarınıza da haber vermeyi unutmayın lütfen. 

Bir sonraki videoda görüşmek üzere.

MCANK

MCANK