Daha Sade Bir Hayat İçin: Minimalizm

Geçenlerde, Pixar ‘ın 2009 yılında yayımladığı orijinal adı ¨Up¨ olan ve Türkçe’ye ¨Yukarı Bak¨ ismi ile uyarlanan animasyon filmi izledim.  

Spoiler vermeden filmde ilgimi çeken bir bölümden bahsetmek istiyorum. 

Hikayesi, karakterleri, çizimleri ve müzikleri ile içinizi ısıtacak ve kesinlikle izlemenizi tavsiye edeceğim bir film. 

Balon satıcısı olan Carl uzun zamandır planladığı bir yolculuğu gerçekleştirmek üzere evi ile yola çıkar. Evet evi ile… 

Evine yüzlerce helyum balon bağlayıp uçuşa geçer ve hayallerinin peşinde seyahatine başlar. 

Serüvenin ilerleyen kısmında türlü zorluklarla mücadele ederken, balonları patlamaya başlar. Uçmaya devam edebilmesi için evinin ağırlığını azaltması, bunun için de evindeki eşyalardan bazılarını atması gerekir.

İşte tam da bu noktada kendi evimdeki eşyaları düşündüm. 

Eğer bu durum benim başıma gelseydi, yani bir gün evimi zepline dönüştürmüş uçarken yükümü hafifletmem gerekseydi, önce hangi eşyalarımdan vazgeçerdim?

Varlığından haberdar olmadığım ya da gözümün önünde olmasına rağmen artık onu görmediğim hangi eşyalara sahibim? 

Hangi eşyalara fazla anlam yüklüyor ve gereksiz yere onları sırtımda taşıyorum?

Hayatımıza değer katmayan ve bizlere ayak bağı, yük olmaktan ileri gitmeyen pek çok eşyamız var. 

Ve aynı bu eşyaları sırtımızda taşıdığımız gibi fiziki olarak görmesek de üzerimizde ağırlığını hissettiğimiz pek çok da manevi, soyut yükler taşıyoruz. 

Bizi geriye çeken maddi ve manevi bu yüklerden nasıl kurtulabilir ve gerçek anlamda, sade bir hayata ulaşmak için neler yapabiliriz?

İşte karşınızda ¨minimalizm¨

Minimalizim Nedir?

¨Minimalizm¨ i uzun bir şekilde anlatıyor olmak kavramın kendisine haksızlık olur. Kısaca ¨sadelik¨ ya da ¨sadecilik¨ diyebiliriz.

İşlevsiz şeylerin hayatımızdan çıkması ve böylece bizim için asıl önemli olan şeylere hayatımızda daha çok yer açmak temel felsefesidir.

¨Az¨ın ¨çokluğu¨ esasına dayanır. (Daha az, daha kaliteli, daha işlevsel)

Öncelikle sanat, müzik, mimarlık gibi alanlarda ortaya çıkan minimalizm, gün geçtikçe daha çok insanın hayatını etkilemeye ve yaşam şeklini değiştirmeye başlamıştır. 

Minimalizm, kısaca fazlalıkları hayatımızdan çıkartmayı hedefler. Böylece ömrümüzü daha verimli, yararlı ve kaliteli geçirmemizi ve hayat amaçlarımıza giden yolda dikkatimizi dağıtmadan, kararlı bir şekilde yol alabilmemizi sağlar.

Peki Minimalizm Ne Değildir?

Minimalizm bir tasarruf yöntemi değildir. Her ne kadar sade bir yaşam sürerken daha az para harcamanız ve dolayısıyla tasarruf yapmanız mümkün olsa da minimalizmin ana amacı bu değil. 

Mimari alanda minimalizmin öncülerinden olan alman Mimar Mies van der Rohe; ‘Fakirlik, yoksunluk, eksiklik değildir minimalizm; aksine bilinçli bir tercihtir, zor olanı seçmektir, azla çok yapmaktır’’ diye ifade etmektedir.

Barcelona Pavilion / Mimar Mies van der Rohe

Leonardo Da Vinci – ¨Sadelik en yüksek gelişmişlik düzeyidir¨ sözüyle ta o dönemlerden minimalizme göz kırpıyor gibi. ¨Simplicity is the ultimate sophistication¨

Peki sizce yeterince sade yaşıyor musunuz? Yoksa daha sade bir hayat yaşamanız mümkün mü? Ve bunun size ne gibi faydaları olabilir?

O halde 10 maddede minimalizim diyerek başlayalım! 

  1. Fazlalıklar hayatımıza nasıl giriyor? 
Fazlalıklar hayatımıza nasıl giriyor?

Önce, hayatımızdaki fazlalıkların kaynağını, maddesel yüklerimizin hayatımıza nasıl girdiğini konuşalım.

¨Gerçekten ihtiyacınız olmadığı halde, sırf o an yaşayacağınız mutluluğu düşünüp bir şey satın aldığınız oldu mu?¨ 

Peki neden ihtiyacımız olmayan şeyleri alıyoruz?

Tüketimin, tarihte hiç olmadığı kadar özendirildiği ve teşvik edildiği bir dönemde yaşıyoruz. Üretim olanaklarının artması, ucuz işgücü ve kargo sektörünün gelişimi ile dünyanın her yerinde, her an, her şeyi tüketebilir hale geldik.

Uzaya bile pizza servis edilebilen bir çağda yaşıyoruz. ☺ 

Uzaya bile pizza söyleyen kozmonotlar var? 

Rus Kozmonot
Yuri Usachov

Üstelik bu yeni bir haber de değil…

¨Pizza Hut, ta  2001 yılında bunun için tam 1 milyon dolar harcadı. Ve böylece uzaya teslimat yapan ilk şirket oldu. Pizza, ISS’de bulunan Rus kozmonot Yuri Usachov’a teslim edildi. Ve o da pizzayı afiyetle yedi. 

Hal böyle olunca, canımız bir şey istediğinde, evimizden çıkmadan, hatta yerimizden bile kımıldamadan (telefonla alışveriş videosu) bir şeyler satın alabiliyoruz. İster yiyecek ister eşya olsun satın alma kararımızı vermemiz ve işlemi tamamlamamız yalnızca birkaç dakika sürüyor. Kargo şirketlerinin hızlı çalışması sayesinde de siparişlerimiz, kısa bir süre sonra, bazen dakikalar içerisinde elimize ulaşıyor. 

Bunlar satın alma sürecini kolaylaştıran etmenler. Peki satın alma dürtümüzü harekete geçiren diğer faktörler neler? 

21. yüzyılın insanları olarak her konuda rekabetin yüksek seviyede olduğu, yoğun ve koşturmalı hayatlar yaşıyoruz. Bu koşturma içerisinde özellikle kendimizi yetersiz hissettiğimiz, yorgun ve umutsuz olduğumuz zamanlarda etrafımızdaki insanlara ve daha çok da hemen yanı başımızdaki telefonumuza bakıyoruz. 

Sosyal medyanın hayatımızda daha fazla yer kaplaması ve sağladığı kolaylığın bir sonucu olarak; bazen bilinçli bazen de bilinçsiz bir şekilde kendimizi hiçbir zaman yapmadığımız kadar başkaları ile karşılaştırmaya başladık.

İnsanların çoğu zaman gerçek dışı olan, en bakımlı, en keyifli, en başarılı anlarını gördüğümüzde bizim dışımızda herkesin mutlu olduğunu sanıyoruz. Ve mutsuz olduğumuzda ise en iyi bildiğimiz, en hızlı mutlu olma yolunu seçiyoruz; bir şeyler satın almak…

Özellikle de mutlu olduğunu düşündüğümüz kişilerde gördüğümüz şeyleri satın almaya çalışıyoruz. Çünkü bize mutluluğun kaynağının o eşyalar olduğunu düşündürten bir mekanizma çalışıyor. Böylece büyük anlamlar yüklediğimiz eşyalara ulaşma mücadelemiz başlıyor. 

Satın aldığımız şeylerin bazılarını gerçekten kullanmak için isterken, bazılarını ise sadece etrafımızdakilere gösterip, çevremizce kabul edilmek ve onlar tarafından saygı duyulmak için istiyoruz. Yani bir statü sembolü olarak. 

Aslına bakarsanız, gösteriş için harcama yapma kavramı insanlık için çok da yeni değil. 

¨Gösterişçi Tüketim¨ kavramını ilk olarak Amerikalı iktisatçı ve sosyolog Thorstein Veblen 1899 Yılında yayımladığı The Theory of The Leisure Class¨ (Aylak Sınıfın Teorisi) kitabında ortaya çıkartıyor. https://tr.wikipedia.org/wiki/Thorstein_Veblen

Veblen’e göre bir sosyal statü ispatına girişen bireyler, tüketim alışkanlıklarıyla ve tükettikleri ürünlerle kendilerini kanıtlamaya çalışıyorlar. Böylece tüketim, ihtiyacı karşılamak için değil egoyu tatmin etmek ve sosyal statüyü yükseltmek amaçlı gerçekleşmeye başlıyor.  

Konfüçyüs; ¨Gösteriş bir insanın kültürel zayıflığını gösterme halidir¨ diye binlerce yıl önce ne de güzel söylemiş. 

Satın aldığımız şeyler, zamanla birikiyor, güçleniyor ve bir gün bizim sahibimiz oluyor.

¨Sahip olduğun şeyler sonunda sana sahip olur.¨ / Fight Club  

Dijital dünyada davranışlarımızı sürekli olarak takip eden yapay zekanın da desteği ile pazarlamacılar, ihtiyaç yaratma konusunda hiç olmadıkları kadar iyiler. En basit isteklerimizi bile güzel bir sunumla onlarsız yaşayamayacağımızı düşündüğümüz ihtiyaçlara dönüştürebiliyorlar. Böylece istek ve ihtiyaç yer değiştiriyor ve ihtiyacımız olmayan şeyleri alma konusunda istekli oluyoruz

2. Finans & Minimalizm İlişkisi (Finimalizm)

Evet “Finimalizm”i ben uydurdum.

Satın alma isteğimizi gerçekleştirmemizi kolaylaştırarak evimizi gereksiz eşyalar ile doldurmamızı sağlayan etmenlerden birisi de kredi kartları ve firmaların kendi özel uygulamaları. Bir taraftan para harcadığımızın farkına varmamızı engellerken, alım gücümüzün yetmeyeceği şeylere de sihirli bir şekilde hemen, o an sahip olabilmemizi sağlıyor.

Duygularımıza yenik düşerek kontrolsüz bir şekilde yaptığımız harcamalar ise bizi borç sarmalına sokuyor. Bir borç bitmeden ilave yeni bir borç ekliyoruz. Burada borç kelimesini ¨geleceğimiz¨ olarak düşünmek daha doğru olur. Mutlu olmak amacıyla pek çok kez henüz kazanmamış yani hak etmemiş olduğumuz parayı harcıyoruz. 

Henüz kazanmadan harcadığımız bu tutarlar bir süre sonra gelecek kaygısı oluşturmamıza yol açabiliyor. İşimize olan bağımlılığımızı artırıyor, hareket alanımızı daraltıyor. Gerçek anlamda özgürlükten bahsedebilmek için bu gereklidir. Ama bunu bağımlıyken ve ekonomik endişelerimiz varken yapmak pek de kolay olmaz. Finansal bağımlılığımızı minimumda tutmalı “finimalizm”e dikkat etmeliyiz.

Finansal tarafa vurgu yapıyor olmam, minimalizmin özünde yer alan özgürlük ve üzerimizdeki yüklerden arınmış olma hali kavramlarından kaynaklanıyor. Finansal bağımlılık varsa ne yazık ki mutlak bir özgürlükten bahsetmek zor. 

Düzen değişmediği sürece gelir seviyesinin artması, bu sorunu çözmediği gibi bağımlılığı daha da artırıyor. Sistem peşinden koşacak, satın alacak yeni hedefler öneriyor ve değişen tek şey gelir oranında borçlanma artışı oluyor.   

Hatıralar, deneyimler, bizi mutlu edecek tecrübeler kısaca manevi duygular yerine maddelerin, eşyaların peşinde koşmak gün geçtikçe üzerimizde daha büyük bir yük oluşturuyor. 

Burada sizinle farklı bir bakış açısı paylaşmak istiyorum;

Bir şey satın almak için harcadığımız şey para gibi görünse de aslında o parayı kazanmak için kullandığımız zamanı harcıyoruz.

X liraya bir kazak alacağınızı düşünün. Günde 9 saat çalışan birisi ayda ortalama 200 saat çalışıyor demektir. Bu durumda aylık gelirinizi 200’e bölerek bir saatlik yaklaşık gelirinizi bulabilir ve bir şeyi satın alırken o şeyi satın almak için kaç saat çalışmanız gerektiğini düşünebilirsiniz. Bu gözle değerlendirdiğinizde almayı düşündüğünüz şeyin hayatınıza yeterince değer katacak bir şey olup, olmadığını da saptayabilirsiniz.

Bir diğer öneri de satın almadan önce kısa bir mola vermek.

Erteleme alışkanlığı¨ videosunda yapmamız gereken önemli işlerimizi yapabilmek için gereken hazları erteleme becerisinden ve duygu kontrolünden bahsetmiştim. Satın almaya da bu açıdan bakabiliriz. 

Yeni bir şey alma fikrimizin altındaki gerçek nedeni görmek için satın alma işlemini bir süre erteleyebiliriz. O anlık heyecanın büyüsünden kurtulduktan sonra sakin bir kafayla yeniden düşündüğümüzde o şeye gerçekten ihtiyacımız olup olmadığını görebiliriz. 

İsteklerimizi aldığımızda ne kadar mutlu olacağımıza dair tahminlerimiz ise genellikle yanlış çıkıyor. Çünkü beynimizin ¨normalleştirme¨ mekanizması devreye giriyor.  

Binlerce yıl öncesinden bir tespit yine Konfüçyüs’den geliyor: 

¨İnsanlar sahip olduklarını küçümser, sahip olamadıklarını önemser.¨

Tam da bu söze paralel şekilde istediğimiz bir şeye sahip olduktan bir süre sonra etkisi bitiyor ve aynı etkiyi yaratacak başka şeylere ihtiyaç duyuyor, daha iyilerini istiyoruz. 

Bu alışverişler alışkanlık haline geldikçe ihtiyacımız olmayan şeyleri satın alma oranımız artıyor ve aldığımız şeyin bizi mutlu etme süresi kısalıyor. Yani büyünün etkisi azalıyor. Ve böylece evimizi, arabamızı, çantamızı, depomuzu aslında ihtiyacımız olmayan eşyalarla dolduruyoruz.

Platon’un çok sevdiğim bir sözü var: “Zenginlik çok şeye sahip olmak değil, az şeye ihtiyaç duymaktır.

3. Eşyalarınızla Vedalaşın

Minimalizm, yalnızca bize gerçekten değer katan şeyler ile yaşamamızı söylüyor. Örneğin çocuğunuzun çizmiş olduğu bir resim sizi mutlu ediyor ve hayatınıza anlam katıyorsa bunu elbette saklayın. Ama kimin hediye ettiğini bile hatırlamadığınız, sizin için değeri olmayan bir tablonuz varsa onunla vedalaşmak hayatınızda daha önemli şeylere yer açmanıza yardımcı olacaktır. Belki de onun yerine çocuğunuzun yaptığı farklı bir resmi koyacaksınız. 

Kullanmadığınız, belki de hiçbir zaman kullanmayacağınız kıyafetleriniz, masanız, koltuğunuz, kitaplarınız, saatleriniz, ayakkabılarınız…

Üzerinizdeki yükleri bir bir atarak yarattığınız her alan daha kaliteli, daha sade bir yaşama ulaşmanızı sağlayacak. Yıllardır yüzüne bakmadığınız bu eşyalar belki başka bir insanın üstünden hiç çıkarmak istemeyeceği bir monta, belki uğurlu ayakkabısına dönüşecek. 

Bağışlayın, satın, eğer ikisi de olmuyorsa atın… (Mümkünse geri dönüşüme atın!)

Ben bunu, eşyalarımız ile yaptığımız bir anlaşmaya benzetiyorum. Siz eşyalarınızı özgür bırakın, onlar da sizi. 

Sıkıştıkları, havasızlıktan boğuldukları çantalardan, dolaplardan, depolardan çıkartarak özgürlüğe kavuşturacağınız her eşya için dünyanızda açılacak yer ve sadeliğin sağlayacağı konfor sizi şaşırtacak. 

Sadeleşmeye başlamak için gardırobunuz harika bir seçim. Mutfak, salon, yatak odası, çalışma odası, depo… Tüm evinizi kontrol edip şu soruları sorun ve kendinize net cevaplar verin. 

  • Uzun bir süredir, örneğin bir yıldır elinizi hiç sürmediğiniz eşyalar neler?
  • Bu eşyaları ne amaçla almıştınız ve aynı amaca hala sahip misiniz?
  • Bu eşyaları kısa bir süre içerisinde kullanmayı düşünüyor musunuz? Cevabınız evet ise tam olarak ne zaman, nerede ve hangi amaçla kullanmayı düşünüyorsunuz? Net bir cevap yoksa cevabınızı ¨hayır¨ olarak değerlendirebilirsiniz. 
  • Neler giymekten, neler yapmaktan hoşlanıyorsunuz? Hobileriniz neler? Nasıl bir işte çalışıyorsunuz? 

Her şey mümkün olduğunca sadeleştirilmeli, fakat basitleştirilmemelidir. ” “Everything should be made as simple as possible, but not simpler.Albert Einstein 

4.Sosyal Minimalizm

Şimdi benzer soruları insanlar için sorma zamanı. Hangi insanlar ile görüşmek sizi mutlu ediyor, kimler moralinizi bozuyor ve sizi aşağı çekiyor. Farklı bakış açısı ile sizi aydınlatarak hayatınıza değer katanlar kimler? 

Sosyal medya hesaplarınızda kimleri takip ediyorsunuz? Bir şekilde birbirinizi eklediğiniz ama gerçek, sanal hiçbir ortamda tek bir kelime bile temasınız olmayan kimler var? Sizin için herhangi bir anlamı olmayan kişilerin paylaşımlarını takip etmek sizi yoruyor mu? 

Bu soruları dürüstçe cevaplayarak sosyal dünyanızda da büyük bir sadeleşme yaşayabilirsiniz. Kıymetli vaktinizi size değer katan şeylere ayırın.

5.Dijital Minimalizm

E-postalar, kısa mesajlar, uygulama bildirimleri… Üzerinizdeki yük emin olun göründüğünden daha fazla. 

Odaklanmış bir şekilde ders çalışırken, detaylı bir rapor hazırlarken, hobinizle uğraşıyorken, belki de çocuğunuzla kaliteli zaman geçiriyorken ve tam da anı yakalamışken gelen her bir gereksiz bildirim sizi bölmekle kalmayıp, yeniden geri dönüp kaldığınız yerden devam edebilmeniz için bir zaman maliyeti yaratıyor. Hatta bazen dönmenizi tamamen engelleyebiliyor da.

İlave olarak,bu bildirimlerinin pek çoğunun satış amaçlı geldiğini düşünürsek belki de başta konuştuğumuz gibi hayatınıza değer katmayacak bir şeyi satın almanıza da sebep olabilir.  

İlgi alanınızın dışında olan mail aboneliklerinden çıkıp, uygulama bildirimlerini kapatarak, değerli zamanınızın kaybolmasını ve zihin gücünüzün israf olmasını engelleyebilirsiniz. 

Dijital kitaplar, film, dizi, belgesel yayın akışı sağlayan platformlar desteğiyle de evinizde, kütüphanenizde yer açmanız mümkün.

Son olarak da bilgisayarımız, telefonumuz ve dijital cihazlarımızdaki dosya düzeninden bahsedelim. Aynı evimizi sadeleştirip düzenlediğimiz gibi bu cihazlarımızın, klasörlerimizin de düzenli ve sade olması, aradığımız şeyleri rahatça bulmamızı sağlayıp bize zaman ve rahatlık kazandırdığı gibi ¨hafıza dolu¨ mesajları almamızı da engelleyebilecektir.

6.Kendinizle Baş Başa Kalın

En son kendiniz ile ne zaman baş başa kaldınız? Ve en son kendinizi ne zaman dinlediniz?

Hayat telaşı içerisinde koşturup, her şeye yetişmeye ve sorumluluklarınızı yerine getirmeye çalışırken kendi iç sesinizi duyabildiniz mi? Şu hayatta gerçekten de ne istediğinizi biliyor musunuz? 

Çevremizde olanları anlamaya, başkalarının yaptıklarına, beklentilerine, söylediklerine o kadar odaklanmış durumdayız ki en çok da kendimizi ihmal ediyor ve büyük bir haksızlık yapıyoruz. 

Hayat görüşümüz, düşüncemiz, yaşam tarzımız her ne olursa olsun, ilk olarak kendimiz ile aramızdaki engelleri kaldırmalıyız. 

Her şeyden önce, kendi iç sesimizi duymamız, bize söylediklerini, anlattıklarını anlamamız gerekiyor. 

“Zeki bir insan yalnızlıkta, düşünceleri ve hayal gücüyle mükemmel bir eğlenceye sahiptir.” Arthur Schopenhauer

Minimalist bir yaşam, bizi gereksiz eşyalardan, maddelerden, kalabalıktan, karmaşıklıktan arındırarak kendimize daha fazla ve kaliteli zaman ayırabilmemizi ve iç sesimizi daha rahat duyabilmemizi vaat ediyor. 

Nerede olduğunuzu, nereye gittiğinizi, sizi nelerin mutlu ettiğini, gerçekten ne istediğinizi, kalbinizden geçenleri, sizin için en değerli olan şeyleri birinci ağızdan duymak ve nihai olarak ulaşmak istediğiniz hedefinizi, hayat amacınızı belirlemek için kendinizi can kulağıyla dinlemeniz gerekiyor.  

Yolunuzu, amacınızı belirledikten sonra, yüklerinizden arınmış sade bir hayat ile o yolculuğu en konforlu şekilde gerçekleştirebileceksiniz. 

Hayat başlar ve biter! Nasıl başlayıp nerede sona erdiği değil, ikisi arasına neler sığdırılabildiğin önemlidir.” Amin Maalouf

7.Manevi yönden Minimalizm

Maddelere sahip olarak yaşayacağınız yapay mutlulukların yerine, bir sonraki sefer kendinizi mutlu etmek istediğinizde bunu manevi duygular ile yaşamayı deneyin. Bu hiç de zor değil. 

Oturduğumuz yerden, birkaç dakika içerisinde, istediğimiz bir şeyi kolayca satın alabildiğimizden bahsetmiştik. Aslında uzun zamandır görüşmediğimiz bir arkadaşınızı aramak ve gerçekten ¨nasıl¨ olduğunu ¨onun için yapabileceğiniz bir şey olup olmadığını¨ sormak da aynı kolaylık seviyesinde. 

İhtiyacı olanlara maddi ve manevi yardım ederek, iyiliği yaymaya ve güzelliği paylaşmaya çalışmayı amaç edinebiliriz. Böylece hem mutluluğa ve manevi huzura ulaşabilir, hem de dünyayı hepimizin katkısı ile daha anlamlı ve yaşanır bir yer haline getirebiliriz.  

¨Mutlu olmak istiyorsan bir amaca bağlan, insanlara ya da eşyalara değil.¨Albert Einstein

8.Kelimelerinizi de sadeleştirin

Don Miguel Ruiz / Dört Anlaşma

Don Miguel Ruiz, ¨Dört Anlaşma¨ kitabında ¨Sözler bizim yaratma gücümüzdür, insan olarak sahip olduğumuz en güçlü araçtır. Söz bir büyüdür¨ diyor. 

Bu gücü olumlu, ya da olumsuz kullanarak onunla neler yaratacağımız da bizim sorumluluğumuzdadır. İki yanı keskin kılıç gibi olan sözlerimiz ile güzellikler yaratabileceğimiz gibi, etrafımızdaki pek çok şeyi yok da edebiliriz. 

Konfüçyüs ¨Kelimelerin gücünü anlamadan, insanların gücünü anlayamazsınız. ¨ der.

Söz, kendimizi ifade etme ve iletişim kurma gücümüzdür. Kendimizle iletişimimizi de sözle kuruyor, sözle düşünüyoruz. Kullandığımız kelimeler ile yaşamımızdaki olayları yaratıyoruz. Söz bir niyettir ve ağzımızdan çıktığı an kendi gerçekliğini yaratmaya başlar.

“Ağızdan çıkan söz, oktan çıkan yaya benzer. İkisini de geri getirmek mümkün değildir. Ok atılmadan önce iyi nişan alınmalı, söz söylenilmeden önce iyi düşünülmelidir.” Mevlana

Minimalist bir yaşam için sözlerimizi de sadeleştirmeliyiz. Kendimize ve çevremize zarar veren kelimeleri hayatımızdan çıkarmak yaşamımızı sadeleştirme ve özgürleştirme yolculuğunda atacağımız çok önemli bir adım olacak.  

¨Sesini değil, sözünü yükselt! Yağmurlardır çiçeği büyüten, gök gürültüleri değil.¨ Mevlana

9.Zamanınızı Maksimize Edin

Maddi ve manevi fazlalıkları hayatımızdan çıkarmak, diğer faydalarının yanında zamandan da tasarruf etmemizi sağlıyor. Daha az eşya, daha az temizlik ve daha az bakım demek. Bu da daha az sorun, daha fazla kaliteli zaman anlamına geliyor. 

Artırdığımız zamanları sevdiklerimizle birlikte olmak, kendimizi geliştirmek, hobilerimizi gerçekleştirmek, yeni yerler görmek, insanlara yardım etmek gibi hem kendimize hem de dünyaya değer katacak amaçlar için kullanabiliriz. 

¨Bir insanın bir insana verebileceği en güzel hediye, ona ayırabileceği zamandırDale Carnegie

¨Basit bir insan zamanını nasıl öldüreceğini, değerli bir insan ise nasıl kazanacağını düşünür.¨ Arthur Schopenhauer

10.Değişiminizi Fark Edin ve Değişime Devam Edin

Hayatınızı sadeleştirmeye başladıkça, hafiflediğinizi hissedecek ve bundan büyük bir keyif almaya başlayacaksınızı. Sadeleşmek, sizin için bir alışkanlık haline geldiğinde her şeye bu gözle bakacaksınız. 

Bir odaya girdiğiniz zaman eksiklikleri değil de fazlalıkları görüyorsanız değişim başladı demektir.  

Peki ya siz… Evinizi zepline dönüştürmüş uçuyor olsaydınız ve ağırlığınızı azaltmanız gerekseydi. Siz önce hangi eşyanızdan vazgeçerdiniz?

MCANK