Geçenlerde, Pixar ‘ın 2009 yılında yayımladığı orijinal adı ¨Up¨ olan ve Türkçe’ye ¨Yukarı Bak¨ ismi ile uyarlanan animasyon filmi izledim.
Spoiler vermeden filmde ilgimi çeken bir bölümden bahsetmek istiyorum.
Hikayesi, karakterleri, çizimleri ve müzikleri ile içinizi ısıtacak ve kesinlikle izlemenizi tavsiye edeceğim bir film.
Balon satıcısı olan Carl uzun zamandır planladığı bir yolculuğu gerçekleştirmek üzere evi ile yola çıkar. Evet evi ile…
Evine yüzlerce helyum balon bağlayıp uçuşa geçer ve hayallerinin peşinde seyahatine başlar.
Serüvenin ilerleyen kısmında türlü zorluklarla mücadele ederken, balonları patlamaya başlar. Uçmaya devam edebilmesi için evinin ağırlığını azaltması, bunun için de evindeki eşyalardan bazılarını atması gerekir.
İşte tam da bu noktada kendi evimdeki eşyaları düşündüm.
Eğer bu durum benim başıma gelseydi, yani bir gün evimi zepline dönüştürmüş uçarken yükümü hafifletmem gerekseydi, önce hangi eşyalarımdan vazgeçerdim?
Varlığından haberdar olmadığım ya da gözümün önünde olmasına rağmen artık onu görmediğim hangi eşyalara sahibim?
Hangi eşyalara fazla anlam yüklüyor ve gereksiz yere onları sırtımda taşıyorum?
Hayatımıza değer katmayan ve bizlere ayak bağı, yük olmaktan ileri gitmeyen pek çok eşyamız var.
Ve aynı bu eşyaları sırtımızda taşıdığımız gibi fiziki olarak görmesek de üzerimizde ağırlığını hissettiğimiz pek çok da manevi, soyut yükler taşıyoruz.
Bizi geriye çeken maddi ve manevi bu yüklerden nasıl kurtulabilir ve gerçek anlamda, sade bir hayata ulaşmak için neler yapabiliriz?
İşte karşınızda ¨minimalizm¨