Daha Sade Bir Hayat İçin: Minimalizm

Geçenlerde, Pixar ‘ın 2009 yılında yayımladığı orijinal adı ¨Up¨ olan ve Türkçe’ye ¨Yukarı Bak¨ ismi ile uyarlanan animasyon filmi izledim.  

Spoiler vermeden filmde ilgimi çeken bir bölümden bahsetmek istiyorum. 

Hikayesi, karakterleri, çizimleri ve müzikleri ile içinizi ısıtacak ve kesinlikle izlemenizi tavsiye edeceğim bir film. 

Balon satıcısı olan Carl uzun zamandır planladığı bir yolculuğu gerçekleştirmek üzere evi ile yola çıkar. Evet evi ile… 

Evine yüzlerce helyum balon bağlayıp uçuşa geçer ve hayallerinin peşinde seyahatine başlar. 

Serüvenin ilerleyen kısmında türlü zorluklarla mücadele ederken, balonları patlamaya başlar. Uçmaya devam edebilmesi için evinin ağırlığını azaltması, bunun için de evindeki eşyalardan bazılarını atması gerekir.

İşte tam da bu noktada kendi evimdeki eşyaları düşündüm. 

Eğer bu durum benim başıma gelseydi, yani bir gün evimi zepline dönüştürmüş uçarken yükümü hafifletmem gerekseydi, önce hangi eşyalarımdan vazgeçerdim?

Varlığından haberdar olmadığım ya da gözümün önünde olmasına rağmen artık onu görmediğim hangi eşyalara sahibim? 

Hangi eşyalara fazla anlam yüklüyor ve gereksiz yere onları sırtımda taşıyorum?

Hayatımıza değer katmayan ve bizlere ayak bağı, yük olmaktan ileri gitmeyen pek çok eşyamız var. 

Ve aynı bu eşyaları sırtımızda taşıdığımız gibi fiziki olarak görmesek de üzerimizde ağırlığını hissettiğimiz pek çok da manevi, soyut yükler taşıyoruz. 

Bizi geriye çeken maddi ve manevi bu yüklerden nasıl kurtulabilir ve gerçek anlamda, sade bir hayata ulaşmak için neler yapabiliriz?

İşte karşınızda ¨minimalizm¨

Devamını oku

Erteleme Alışkanlığı

Yer: İngiltere. Yıl: 1960 Mevsim: Sonbahar. 

Dökülen yaprakların üzerinde yürürken, biraz önce aldığı haberi düşünüyordu. Konulan tanıya göre beyninde bir tümör vardı. Ameliyat edilemeyecek kadar da büyüktü. Doktorlar bir yıl ömrü kaldığını söylemişti. Yeni evlenmiş olduğu eşini düşündü. Yeterli bir birikimi yoktu ve onu arkasında çaresiz bir şekilde bırakmak istemiyordu. 

O an bir karar verdi:

Uzun yıllar boyunca kitap yazmayı düşünmüş ama bunu sürekli çeşitli bahaneler ile ertelemişti. O güne kadar ertelediği bu düşüncesini gerçekleştirecek ve yazmaya başlayacaktı. Hızlı olmalıydı. Fazla zamanı yoktu. 

Bir yıl sonra doktorlar tespitlerinin hatalı olduğunu söylediğinde, tam beş roman yazmış ve altıncısını da yarılamıştı. Süratle yazdığı kitaplar, okuyucuların büyük ilgisini gördü. 43 yaşında konulan yanlış tanıdan sonra, tam 33 sene daha yaşadı. Ve yetmişe yakın kitap yazdı. 

Kimden mi bahsediyorum? 

Ünlü kitaplarından biri ¨Stanley Kubrick¨ yönetmenliğinde filmleştirilen, Türkçe adı ¨Otomatik Portakal¨ orijinal adı ¨Clockwork Orange¨ ismiyle kült filmlerden biri haline gelen ¨Anthony Burgess¨ dan. 

Hayalini 43 yaşına kadar ertelemiş olan Burgess, yalnızca bir yıl ömrünün kaldığını öğrenmeseydi sizce bir 33 sene daha, yani ömrünün sonuna kadar bu hayalini erteleyebilir miydi? Kesinlikle erteleyebilirdi. Ve bu durumda (IMDB) en iyi filmler listesinde 107.sırada başka bir film olurdu. 

Dünya, hayallerini sürekli olarak erteleyip hiçbir zaman gerçekleştiremeyen insanlarla dolu. (Pek çoğunu çevremizde görüyor, tanıyoruz. Büyük ihtimalle sizin de henüz gerçekleştirmek için bir adım atmadığınız, bugüne kadar ertelemiş olduğunuz hayalleriniz vardır.)

Peki nedir erteleme ve neden erteliyoruz? Daha da önemlisi ertelememek için neler yapmalıyız?

Hadi başlayalım…

Devamını oku

Karar Vermek

İhtiyaçlarımızı gidererek; hayatımızı devam ettirebilmek, isteklerimize, hedeflerimize ve hayallerimize ulaşabilmek için sürekli karar vermemiz gerekiyor. 

Hayatımız verdiğimiz bu kararların üzerine inşa ediliyor.  

Karar vermek kimi zaman çok zor olabiliyor. Bazen doğru kararlar aldığımızı düşünüp mutlu, bazen de tam tersi yanlış kararlar aldığımızı düşünerek mutsuz olabiliyoruz. 

Peki gerçekten de 100% doğru karar diye bir şey var mı? 

Devamını oku

MCANK